Umut en son kötülüktür!!!

guvercin

Nietzche böyle buyurmuş...Umut en son kötülüktür... Gerçekten umutsuz olduğu için mi buna kanaat getirmiş acaba yoksa umudunu bir türlü yitiremediği için mi?
Yaşamının geri kalanında her sabah birşeylerden nefret ederek uyanacağını bilsen sen de umut en son kötülüktür der miydin?
Bana kalırsa direnmek en büyük kötülük...Ölen birinin ardından onun ölümünü kabul edemeyip yıllarca ağlayanlar gibi...eğer yaşamında değişen bir şeyleri bir türlü kabul etmemekte direniyorsan işte orada tükeniş başlıyor...
Ve bana bunları çaresizlik yazdırıyor...
Şu güvercin gibi kanatlanıp kaçabilsem, çözüm olur muydu acaba?
18 Bidilar:
Bence de "direnmek" en büyük kötülük.
Güvercinler gibi kanatlanıp uçtuğunda seni misafir edecek bir gökyüzü varsa, bir çözüm ihtimalinden bahsedebiliriz. İnsan için kaçılacak bir yer yok ki, daha sakin bir liman yok ki. Kalıp çaresizliği de tüketmeli, belki de asıl çaresizliği tüketmeli. Bilmiyorum, durumunu bilmediğim için havaya yorum yapıp, anlayışsızlığımla seni sıkıyorum belki.
Sanırım olay çaresizliği nasıl algıladığımla ilgili benim durumumda la panse...Ben çaresizlik dolu bardağın da hep boş yanını görüyorum galiba. Dolu yanını da görebilmek lazım ki onu tüketmek bir "dibe vuruş" olsun. Tüm çırpınışının da aslında anlamsız bir debelenmeden ibaret olduğunu anlayıp o zaman tüketmişliğin ve tükenmişliğin acı tadına varabilir belki..yorumların sıkmıyor beni! :)
bir solukta okunacak bir yorum olmuş. Dolu yanını da görebilmek lazım ki onu tüketmek bir "dibe vuruş" olsun. Üstüne de bir şey yazılmaz ama madem sıkmıyorum devamını getireyim :) Çaresizlik bardağının dolu tarafından bakmak ve de boş tarafından.. Çok iyi ifade etmişsin.
Hayatımızdaki çoğu şeye dair tasarruf imkanımız yok veya çoğumuzun tasarruf imkanı elinde olsa bile yapı itibari ile elinden bir şey gelmiyor. Misal ben bugün çekip gitsem, teoride giderim. Peki ya pratikte? Bütün sıkıntılara, gergin akşamlara rağmen gitmek fikri, kalanlar, ayrılık bu kavramlara dair duygusal bakışımı koruduğum müddetçe aynı çaresizliğin farklı sularında boğuluyorum demektir. Bir türlü elde edilemeyen idealler ve ideallere ulaşmak için ertelenen hareket. Sinmiş işte her bişeye bu senin çaresizlik diye adlandırdığın şey. Parmağımı oynatmaya kalktığım anda her yönden saldırıyor. Bense deve kuşu misaliyim, başımı kuma gömmüşüm tüketmekten bahsediyorum. İlk yorumum bana bunları düşündürdü şimdi de. Sürekli hareket halinde olan şu dünyada atom bağlamında düşündüğümüzde duvardaki resmin bile biz aynı kaldığını sandığımız halde bir anı bir anı ile aynı değildir diyenler haklı sanırım.
Sen sıkılmıyorum desen de ben azmeder seni sıkarım ;-)
--Bütün sıkıntılara, gergin akşamlara rağmen gitmek fikri, kalanlar, ayrılık bu kavramlara dair duygusal bakışımı koruduğum müddetçe aynı çaresizliğin farklı sularında boğuluyorum demektir--
işte buna katılmamak mümkün değil.Zaten olaylar ve sonuçlar arasındaki bağlantıya dahil olup yorumlarıyla onu istediği yöne çeken şu hain zihnimizi bir denetleyebilsek...Daha az yorulmaz mıydık?Çaresizliğe bakış ve tasarrufunu kullandığı takdirde geçmişi geçmişte bırakabilip hayatına devam edebilme gücü kişiden kişiye değişiyor. Bazen bir şeyi değiştirmekte öyle direniyoruz ki o şey değişse bile gerçekten mutlu olur muyuz onu unutuyoruz.Herşey o "idealler" uğruna ama onlara ulaşırken tüm engellere duyduğumuz öfke bizi aslında onlardan ne kadar uzağa taşıyor..farkına bile varamıyoruz.Aslında hadi kabul edelim..Farkına varıyoruz belki ama "boşveriyoruz". Göz göre göre nefessiz kalıp sonra neden nefessiz kaldım diye düşünüyoruz.Sonunda işte benim gibi "kontrolü yitirilmiş" beyin fırtınalarına kapılıp böyle yazıyoruzz yazıyoruzz yazıyoruzzz...
Azmetsen de sıkamazsın zira bu aralar kendimden sıkılmakla meşgulüm..evde yoksam not bırakın!
Seninle karşılıklı yorumlar çok güzel gidiyor. Hakikaten tam yerinden yakalıyorsun meseleyi. Önemli olan başkalarını sıkmak değil zaten kendi kendini sıkmamak. Tabi yazması kolay, uygulaması zor.
Engellere öfke duymak..Bütün mesele bu sanırım. Daha yola çıkmadan, görmediğimiz engeller bizi yola çıkmaktan alıkoyuyor. Halbuki yalan değil insan istedikten sonra neler neler başarabiliyor. Hem harekete geçmeyip hem de kadere kızmaksa ancak oturduğu yerden bir kurtarıcı el bekleyenlerin yaptığı iş olsa gerek.
Bir bilenler var bir de bilmeyenler. Bilmeyenler için hiçbir şey yok zira bilmediklerinden sorumlu tutulamazlar, onlar safça mutlu. Piyon olmanın hiçbir riski yok. Bilenler de iki türlü ki bildiklerini yaşamayanlar en talihsizleri..
--Bilmeyenler için hiçbir şey yok zira bilmediklerinden sorumlu tutulamazlar, onlar safça mutlu. Piyon olmanın hiçbir riski yok. Bilenler de iki türlü ki bildiklerini yaşamayanlar en talihsizleri..--
Derinden "vurdu" bu yorum beni...Hani derler ya ya saf olacaksın ya da bilge...Safsan daha kolay geçiştiriyorsun gördüklerini ve işittiklerini...Bilge isen de sanırım senin "bildiklerini yaşayabilenler" kategorisine soktuklarından oluyorsun.Mutluluk -eğer varsa ve nihai bir hedef ise- o zaman daha yakın oluyor sana...Ama ya benim gibi gerçek yaşam ile hayallerin arasında asılı kalmış kıpırdayamıyorsan?
Doğru...
--Daha yola çıkmadan, görmediğimiz engeller bizi yola çıkmaktan alıkoyuyor--
Ben de o ürkeklerdenim...Korkmaktan kafamı toplayamıyorum hatta.Ne umutsuz hastalıklara çare buluyor insanevladı oysa...Ben bir türlü kendi çaremi bulamıyorum...
Not:Yorumlarını zevkle bekliyorum
Ya ben de aynı yerde asılı kalmışsam? Belki bir gün beraber bir cevap buluruz. Ama ikimizde şundan çok eminiz: bilenler grubundayız. Bizim kaçışımız yok. Bir kere bilmişiz, bilmemek gibi bir lüksümüz yok artık bizim. Ya içimdeki ateş, yakacak hiçbir şey bulamayınca kapalı kaldı, kendi zindanını yaktı ve söndü* diyeceğiz ya da bu bildiklerini yaşayanlar sınıfına müdahil olacağız.
Kendi çaresini bulamamak, oysaki üstteki yorumlarından birinde ne demiştin:
Farkına varıyoruz belki ama "boşveriyoruz". Göz göre göre nefessiz kalıp sonra neden nefessiz kaldım diye düşünüyoruz.Aynen de böyle değil mi?
*Oblomov'dan, İvan Gonçarov
Doğru biz bilenler grubundayız. Bilenler ve bundan bedbaht olanlar...
İçimdeki ateş de yanıyor ama sönme ihtimali yok gibi.Zira oksijeni hiç bitmiyor.Zihnim onu sürekli besliyor.Aslında yeri geliyor coşuyorum. Öyle ki çarelerden çare beğenemiyorum!Ama öyle kısa sürüyor ki bu kısa,mutlu,inanması zor coşkunluk hali!Sonra yine elim kolum bağlanmış gibi halsiz düşüyorum...Kendi gözümde küçülüyorum..küçülüyorum...
Bu BİLME durumu gerçekten iç acıtıcı. Yolda, evde, işte gördüklerimi BİLDİKLERİMLE yorumladığımda yoruluyorum.Bak şimdi bile mecalim yok.
Bir tek şuna inanabilmek istiyorum: Belki bir gün cevap buluruz...en azından birimiz.
Ben de bu yorumu aynısıyla yazmak isterdim buraya, o kadar aynı ki düşündüklerimle/hâlimle.
Belki bir gün, diyorum..bel-ki-bir-gün
Birilerinin de bunları hissettiğini bilmek -her ne kadar hissedilenin arzu edilir bir yanı olmasa da- ne güzel biliyor musun la panse?
Bel-ki-bir-gün
biliyorum, bildiğim için burdayım.. hem hangi hislerin arzu edilir yanı var ki? mutluluk mu, neşe mi, aşk mı? hangisi söyler misin bana? mutluluk dediğin bir sabun köpüğü değil mi, neşe buz dağı'nın görünen kısmı değil mi, görünmeyen kısım da derin acıları saklayan, aşk dediğinse gerçeğini arzulayarak yaşamak için yürek gerekmez mi?
boşver sen arzu edilir şeyleri yaşayanları(!)...kafa patlatarak, sorarak, sorgulayarak ve belki bir gün çözerek.
"Geri Dönüş" diye niteleyebiliyorsak, piyon olmak gibi bir şans YOK...
Gelinebilecek Son Nokta;
"Kusmak" - "Yeter"
Ve bir artı(!) katar sana "Kusmak"..
"Soyutlamaktan" sıyrılırsın, dahil olursun yaşama..
Bilinçaltı kusmaları yaşarsın bazen..
"anlık"
Sonrasımı;
gitmeler, gelmeler ve her defasında geri dönüşler...
O bilinçaltı kusmaları gerçek yaşamıma öfke nöbetleri olarak giriyor benim. Zihnim kustukça ellerim titriyor, kalbim çarpıyor hızla. Ve saatlerce telkin ettiğim bedenim söz dinlemez oluveriyor birden...
Ve la panse...
boşver sen arzu edilir şeyleri yaşayanları(!)...kafa patlatarak, sorarak, sorgulayarak ve belki bir gün çözerek.
Ne geldiyse başımıza bundan gelmedi mi zaten???
Gelmeliydi.. Suya sabuna dokunmasaydık şimdi bu yorumlar olmazdı ki. Çözüm olması için bir sorunun olması gerekiyor, soru içinse bir sorgulayan. Kafasını kuma gömmüş deve kuşu daha mı çekici? Bildiklerimle yaşamıyorum ama bilmeyenlerden/sürüden olmak istemezdim yine de.
Sürüden olmamak için -gerçi olamayız istesek de- ne çok şey yitiriyoruz belki de. Ama biz buyuz değil mi? Buyuz...
Her geçen zaman eskiye nazaran "sürüden" ayrılan insan sayısı artıyor gibi bi yorum yapabilirim..
Her geçen zaman dünya nüfüsu artıyor..Bir ters orantı oluşuyor..
Nüfüs artıyor, insanlar yalnızlaşıyor..
Derya içinde susuz kalmak gibi..
Her getirinin bi götürüsü vardır.
Getirilen amac olur ulasırsın, götürülen yitik kalır özlersin..
Bİ sigara yakmalı, çay da gelmişti :)
Sürüden ayrılanları toplayıp bir koloni mi yaratsak acaba? :)
Yalnızlaşmak sorun değil benim için...mutsuzlaşmak, umutsuzlaşmak asıl sorun...
Yalnızlaşmak sorun değil tabiki fakat dogurdukları sorun oluyor..
Çayda bitti sigara da :)
Yorum Gönder
<< Home