Benim Hikayem

Hiç tanımadığınız birine dair içinizde uyanan o tuhaf merakın son noktasındasınız...

Çarşamba, Temmuz 13, 2005

"Adam buldun mu kullan"cılık

Sabah işe bir hışımla başladım. Tuhaf tuhaf insanları doldurmuşlar iş yerine. Ne oturmayı kalkmayı, ne konuşmayı ne de profesyonelliği biliyorlar. Stajyerler geldi iş yerine. Hepsi birini peşine takmış..Onu getir bunu götür. Hiç stajyer olmadım bu sektörde. İyi ki de olmamışım. Düşünsene iki lafı biraraya getiremeyen birkaç dangalak bir de sana öğretebilecekleri birşey varmış gibi ahkam kesiyorlar. Ben de dün iki tanesine burada yazılan yazılarla ilgili bilgi verdim. Onları birşeyler yazmaya teşvik ettim. Sonra onları "edit" ettim. Anlattım. Biraz da sette birşeyler gösterdim. Kendimce mutlu oldum. Zaten buraya bunları görmeye gelmişler. Ne gerek var alıyorsun çocukları "çay getir, kahve getir" diye kullanıyorsun! Ama "survival of the fittest" kanunundan hareket edersek bu anlattıklarımdan benim hiçbir zaman iş yerinde başarılı -pardon aslında işimde başarılıyımdır, artık o kadarını kabul etmem lazım- olamayacağımı daha doğrusu en tepeye yükselemeyeceğimi anlamak zor olmaz. Çünkü diğer iş yerlerinde de yaptığı işte her gün karşısına çıkan birtakım terimlerin bile anlamını bilmeyen patronlar gördüm. Zaten ne bekliyorum ki.İş yerleri de alışageldiğimiz yaşamın bir parçası, bir yansıması...Hukuksuzluk, hanzoluk, kuralsızlık ve laçkalık diz boyu. Neyse öğle yemeğinde aşkımla buluştum. Midemin bulantısı da biraz geçti. Şimdi yapılacak işler var ama beni sabahtan bu yana iyice sarmalayan bu iş yerine "aidiyet" duyamama hissi elimi işe götürmüyor...Bakalım bu gün nasıl bitecek? Bugün de diğerlerinin "tıpkıbasımı" olmayacak mı sanki?

5 Bidilar:

At 7/13/2005, Blogger Ufuk Ilter said...

Stres yönetimi eğitiminin bir yerinde şöyle diyordu;
Kendinizi şartlandırın.. Pavlovun köpekleri gibi olun.. Deyin ki kendinize "Şu çukulatayı ağzıma atınca bütün sıkıntılarım geçecek". Yapsak mı? En azından işten çıkarken, çukulatayı yiyip öyle mi çıksak.. Şişmanlar mıyız? :) Robot insanları sevmesek te bu kadarlık robotluk alıştırması bizi bozar mı?. Ben yapamadım hala ama :). Değişik çukulata markalarını deniyorum hala.. :) Sevgiler.

 
At 7/13/2005, Blogger Wanna Run said...

Hoşgeldin:)Sanırım biz hiç robot insan olamayacağız.Olaiblecek olsan inan burada "öyle olsak mesela daha iyi olmaz mıydı" diye tartışıyor olmazdık:)Ama şartlanmanın gücüne inanırım. Ya da kendini neye inandırırsan olayların öyle şekillendiğine...Senin gözünde tabii...
Akşam da sinirlendirdiler beni.Of..Öyle farkılıyz ki.Söylediğini anlayamayan, söylediklerini anlayamadığım insanlar sürüsü...

 
At 7/13/2005, Blogger Erol said...

düşündümde::: kalbime ne çok şey sığdırmışım, bugüne kadar...gereksiz onca şey...bilirmisin sen o gereksiz "BOŞLUK" ne çok yer kaplar insanın hayatında? ve gerekli olan yoktur zorunluluk "SANDIĞIN" şeyler doldurmuşken hayatını...

GÜN boyu koşuşturursun ve bir sürü ciğeri beş para etmez adama birşeyler anlatmaya çalışırsın...hayal edebilirmisin sen onca insan yığının kupkuru bi kalabalıktan başka bir herşey olmadığını...ve gün boyu onca gereksiz konuşma arasında; tek bir güzel laf "işitememenin" ne olduğunu...

 
At 7/14/2005, Blogger Wanna Run said...

Erol sanırım senin blogundaki yazıların tümünün yansıması benimkinde var...Demek "yaşamdan sıkılmışlığın" da evrensel bir dili varmış...

 
At 7/14/2005, Blogger Erol said...

evet :)

 

Yorum Gönder

<< Home