Yaşanılası bir yaşam (mı)(?)

Şöyle bir göz attım bloguma. Ya hiç mi ilginç birşeyim kalmamış benim yazacak. Gerçi günlük bu değil midir? Ya aşık olduğumuzda ya da mutsuzken yazarız ya. Çok yopunsa kafamızı meşgul eden düşünce o zaman bir tek ona anlatarak rahatlarız. Kimse bilmesin isteriz. Yalnızca biz ve bize katlanmak zorunda olan kalemimiz...Şimdilerde klavye oldu tabii o emektar kalem. Ama burada durum farklı. Birileri okusun istiyorsun içten içe. "Ben de senin gibi hissediyorum" diyen birileri çıksın diye bekliyorsun. Ama bir bakıyorsun anlatacak birşeyin kalmamış. O kadar sıradanlaşmışsın ki...yazamıyorsun...
Tamam tamam:) Uzun lafın kısası anlatacak hiçbirşeyim yok yine...En son tatilde olmuştu herhalde. Aslında tatilden kalan çok şey var ama resimlerle desteklemek istiyorum onları. Resimler evde. Eve gittiğimde saat akşamın 8.30'u oluyor. Pek birşey ile ilgilenemiyorum. Dün akşam erken kaçtım mesela işten. Koşa koşa Cold Case, X Files, CSI New York sıralamalı dizileriMİ izlemek için eve gittim. Gece rüyamda bile dedektif olmuştum, o kadar izlemişim yani. Bizim uzun zamandır her Pazar'ımız böyle geçiyor kocamla...O da bayılıyor. Dün bir de yeni keşfettiğimiz yengeç etiyle mezelediğimiz şaraplarımızı içtik! Peh gören de sosyete sanır. Ama süper meze oldu. Surimi...Tavsiye ederim. Sabah bu kez kapıcının "Uguuuuuuuuuuuuur" diye çığırmasıyla uyandım. Küfrederek tabii. Yok uyku bana haram olmuş. Bari verimli birşeyler yapsam diyorum. Mesela sabah progamında yağlı poğaçaları yiyerek aldığım kiloları versem. Motora binsem ya da. Aylarca aradım ben o motoru. Ama binemiyorum. Tatilde tekirim (kocam) motordam düşmem konusunda gerekli katkıları (ya zaten ikimiz de zayıf değiliz. Bir de niye arkamda oturup motorun çantasına yaslanıyor ve minicik motorun ön tekerleğinin yerden kalkmasına sebebiyet veriyorsun ki!?:) ) esirgemdiğinden beri bir ürkek oldum. Dizimde zaten birkaç yıldır bir sorun var. Sen kalk o diin üstüne düş! Adım atamadım kaç gün. Topallayarak merdivenlerini çıkıyordum otelin. Hmm..Tam brainstorming oldu..Nereden başladım nereye geldi konu!Dün bir arkadaşımla konuştuk telefonda.
O: Eeeee, anlat bakıyim. Sende vardır bişiler
Ben: Yoo....uyuz uyuz oturuyorum. Hiçbir şey yok..
O: Hadi canım senin anlatacak birşeyinin olmadığı görülmüş şey mi?
Ben: (İç ses: İçimi acıttı bu gerçek) Eeee...mmm...bugün öyle işte..Sen anlat bakıyim tatilde ne yaptın? Uçak nasıldı?
O gideli sadece iki hafta olmamış mıydı?Ondan önce de ben iki hafta yoktum. Yani bu sürede bile çöküşüm bu kadar hızlandı mı? Neçabuk eriyorum. Artık tüm süreç hızlandı. Küçük kurtalr beynimi kemiriyor ve ben ilk kez hakkında gülecek birşeyler bulamıyorum...
Bir de sabah geldim "Müdür daha erken gelsin diyor" dediler...Tamam 11'de işe gidilmez ama napıyim haberleri daha erken yazdığında da erken bitiremiyorsun ki burada işini...Yarın daha erken gelmeye çalışıcam. ama 10.30'u geçer bence.Daha fazla trafik canavarlığı yapamam. Benzin ucuz bişi değil ki!
:) Böyle işte...Güneşimin altında anlatacak yeni bir hikayem yok...
Not:Resimdekinin adı da "Bilmiş":) Bunun ismini ben koydum. polonezköy'de göl kenarında ikamet ediyor kendileri...
13 Bidilar:
Tek bir konusu vardır yazacak, ne yazarsa yazsın hep aynı "şey"i yazar ve anlatır.Dönem dönem takıldığı kelimeler olsa dahi kullanmak istediği, yine aynı şeyi yazar ve anlatır..
Bazen farklı Ruh hallerini bir şekilde kusarak farklı olsa da yazdıkları yine aynı "şey" dir ve anlatmak istedikleri..
Wanna, sen kusmaya devam et.. Ben halen kusuyorum.. Yazmak; içini okumaktır, elini tutarak. içini okumak ve onu dökebilmek kusmaktır, en içten olarak..
Kusarak da rahatlamıyor gerçi beynim. Bilemiyorum, belki konuştukça daha ağırlaşıyor acılar. Daha çok farkına varıyorsun belki. "Tek ses"li, "tek tümce"li hale geliyorsun. Etrafında herkes birşeyler anlatırken sana sen hep aynı şeyi duyup aynı şeyi farklı şekillerde pişirip sunuyorsun insanlara...Ama yapacak birşey yok..Buyum ve bu olmaya devam edeceğim galiba...
Kim olduğuna bağlı, ben bu olmaktan son derece memnunum, çünkü bu benim.
Kusarak rahatlıyorum, rahatlayanın ne olduğu da önemli bu noktada. Kustukan sonra ki o ağırlık, benim rahatladığım mekan oluyor.
Sadece basit gelen şeyler var bana zevk vermeyen. İstediğim kişiyim, madem aklımız var bize verilen ödül olarak, bu da o ödülün getirisi olan bir götürü. Her ne kadar ben halen bir şey götürdüğüne inanmasam da..
İçimdeki ülkeyi yönetiyorum..
Rahatım, rahatsın ;)
"Yapacak birşey yok" derken bir memnuniyetsizlikten bahsetmedim aslında. Gerçekten yapacak birşey yok. Bize verilen birşey var. Arada bunun yönetiminde sorun yaşıyoruz bence. Çok "görmekten" çok "mutlu" olduğumu söyleyemem ama bazen kendimle gurur duymuyorda değilim:)
"Yazı ile anlaşmak" tan bazen nefret ediyorum :)
Ben bazen herşeyden nefret ediyorum:)
Bazen bazenden de nefret ediyorum :)
Nefret etmekten bile nefret ettiğim olabiliyor çoğu zaman :)
Çoğu zamandan nefret ettiğini söyleme sakın, bunu söylemenden nefret edebilirim yoksa:)
"bazen olabiliyor" olmasından, bazen nefret ediyorum, ama bazen bakınız, çoğu zaman değil :)
Nefretli Geyikleri bazen çok seviyorum ya da çoğu zaman :)
Kimi zaman çoğu zaman sevdiklerimden bile nefret edebiliyorum...ki bu durumdan bazen nefret ediyorum :)
Geyiğin sonsuz düzlemde uzayabilen ürkünçlüğünü fark etmiş miydin hiç?:)
Kimi zaman çoğu zaman sevdiklerimden bile nefret edebiliyorum...ki bu durumdan bazen nefret ediyorum :)
Geyiğin sonsuz düzlemde uzayabilen ürkünçlüğünü fark etmiş miydin hiç?:)
Üzerine basa iki kez yazdığına göre sen bayağı bir nefret dolmuşsun :)
"Uzadıkça ki ürkünçlük" farketmiştim fakat farkettiğim şeyin bu olduğunu şimdi farkettim :)
Hüff bir de sıcak ki bugün, nefret ediyorum :)
İşte sonunda beni anladın:)
Bugün de iş yerinden nefret ediyorum:)
Yorum Gönder
<< Home