Senden, benden, bizden...

Aşkım,
Dolu dolu 2 yıldır, dip dibe yaşıyoruz. Her anımızı, birer günlük tatillerimizi, uyku öncelerimizi, uyku sonralarımızı bir anı bile boşa geçirmemek için birbirimizle dolduruyoruz. İlk kez rüyalarımda kendini ele verdi sana olan aşkım. Sonraları her gece rüyamda görmek için seni, gülünce küçülen gözlerini düşünmeden uyumaz oldum. Gecelerce rüyamı, seni, rüyalarımda gördüm. Buluşmalarımızın ardından sırdaş defterime “gerçek olamayacak kadar güzel” geceleri anlattım. Sonra rüyam, sen, bana evlenme teklif ettiğinde hiç düşünmeden “evet” dedim. Ve bak neler yaşadık, nerelere geldik… Paris’i arşınlayan heyecanlı sarman ve tekir bu iki yılda hiç durmadı. Seabob hayalleri mi kurmadı; Yunan adalarında geçirilecek Ege akşamlarının hayallerini mi? İçmeler’de “bizim” iskelemizin üstünde, birbirimizden hiç ayrılmamayı ve yeniden dünyaya gelirsek yine birbirmizi bulmayı mı? Ne çok koştu aşkımız, neler çekti, nelere katlandı! (Teşvikiye’yi nasıl unutacağız? Ve ilk kedimizin ayaklarımızın ucunda uzanmak için yaptıklarını, ve gidişini…) Ne çok sevdik birbirimizi. İncitmekten çekindik daha çok incindik. Hayaller kurup her seferinde aynı dehlizlere düştük. Daha çok inandık, daha çok parçalandık. Ama her gece elin, kolun, bacağın elimde, kolumda, bacağımda birbirimize değerek güç aldık birbirimizden uykularımızda… Birbirimizsiz uyumadık, uyanmadık… Ağladık (ben bol sulu, sen ise içine akıtarak göz yaşlarını) ama yollara dökülüp acılarımızı yeni keşiflerimize gömmeyi başardık. Güldük, kikirdedik… Senin o birbirinden şeker dil sürçmelerini bol bol yineledik. Benim o meşhur “uyuyacak mısın” lafıma hep, yine, yeniden gülümsedik… Bebiş hayalleri kurduk, isimler koyduk bebişimize. Her seferinde bu dünyaya bir birey getirmenin ağır sorumluluğundan çekindik (ne vereceğimiz değil ne göreceğiydi kaygımız…) Joshua’dan bahsettik bol bol. Emily diye küçük bir İngiliz kızının peşinde günlerce koştuk o naif gülümsemesini görmek için. Para kazandık, para harcadık… Motorumuza atlayıp güneşi çektik ciğerlerimize… Minik kediler edindik kendimize: Cartlaklar, Tulumlar, Kınalılar, Pabuçlar… Ve hep daha çok sevdik birbirimizi, sevdikçe yaşamın bize sunduğu hediyeleri…2 yıl geçti aşkım, kocam… Dip dibe, dolu dolu 2 yıl… Ve ben bu iki yılda seni sevmekten, seni özlemekten, seninle gülüp seninle ağlamaktan hiç sıkılmadım. Dillendirdikçe daha çok sevdim seni, gözlerim parıldayarak anlattım herkese. “Allah nazarlardan saklasın” dedim kendime, her seferinde. Bundan sonra da yıllarca aynı şeyleri hissedeceğimden emin olarak ruhumun diğer yarısını dolu dolu sevdim ben… Ve istedim ki bu bloga giren herkes görsün, bilsin seni ne çok sevdiğimi… Bir gün Kumru da öğrensin 20’li yaşlarımın aşkla, seninle dolu günlerini… Seni seviyorum sevgilim. İyi ki girdin rüyalarıma, iyi ki sevdin beni… Hep yanımda kal, hep sev beni… Mutlu yıldönümleri… SKC’n…
Belki kimse sevmeyecek
Gözlerindeki hüznü,
Benim sevdiğim gibi…
Belki kimse görmeyecek
Güldüğünde küçülen gözlerindeki
Hınzır sevgiyi…
Belki kimse görmeyecek
Seni,
Benim gördüğüm gibi…
Yine de değmez mi?
Bir kez dokunmak için ruhuna
Acı içinde binlerce kez,
Kenardan köşeden görmeye seni?!
(…Sensizken sana yazdığım…)
Dolu dolu 2 yıldır, dip dibe yaşıyoruz. Her anımızı, birer günlük tatillerimizi, uyku öncelerimizi, uyku sonralarımızı bir anı bile boşa geçirmemek için birbirimizle dolduruyoruz. İlk kez rüyalarımda kendini ele verdi sana olan aşkım. Sonraları her gece rüyamda görmek için seni, gülünce küçülen gözlerini düşünmeden uyumaz oldum. Gecelerce rüyamı, seni, rüyalarımda gördüm. Buluşmalarımızın ardından sırdaş defterime “gerçek olamayacak kadar güzel” geceleri anlattım. Sonra rüyam, sen, bana evlenme teklif ettiğinde hiç düşünmeden “evet” dedim. Ve bak neler yaşadık, nerelere geldik… Paris’i arşınlayan heyecanlı sarman ve tekir bu iki yılda hiç durmadı. Seabob hayalleri mi kurmadı; Yunan adalarında geçirilecek Ege akşamlarının hayallerini mi? İçmeler’de “bizim” iskelemizin üstünde, birbirimizden hiç ayrılmamayı ve yeniden dünyaya gelirsek yine birbirmizi bulmayı mı? Ne çok koştu aşkımız, neler çekti, nelere katlandı! (Teşvikiye’yi nasıl unutacağız? Ve ilk kedimizin ayaklarımızın ucunda uzanmak için yaptıklarını, ve gidişini…) Ne çok sevdik birbirimizi. İncitmekten çekindik daha çok incindik. Hayaller kurup her seferinde aynı dehlizlere düştük. Daha çok inandık, daha çok parçalandık. Ama her gece elin, kolun, bacağın elimde, kolumda, bacağımda birbirimize değerek güç aldık birbirimizden uykularımızda… Birbirimizsiz uyumadık, uyanmadık… Ağladık (ben bol sulu, sen ise içine akıtarak göz yaşlarını) ama yollara dökülüp acılarımızı yeni keşiflerimize gömmeyi başardık. Güldük, kikirdedik… Senin o birbirinden şeker dil sürçmelerini bol bol yineledik. Benim o meşhur “uyuyacak mısın” lafıma hep, yine, yeniden gülümsedik… Bebiş hayalleri kurduk, isimler koyduk bebişimize. Her seferinde bu dünyaya bir birey getirmenin ağır sorumluluğundan çekindik (ne vereceğimiz değil ne göreceğiydi kaygımız…) Joshua’dan bahsettik bol bol. Emily diye küçük bir İngiliz kızının peşinde günlerce koştuk o naif gülümsemesini görmek için. Para kazandık, para harcadık… Motorumuza atlayıp güneşi çektik ciğerlerimize… Minik kediler edindik kendimize: Cartlaklar, Tulumlar, Kınalılar, Pabuçlar… Ve hep daha çok sevdik birbirimizi, sevdikçe yaşamın bize sunduğu hediyeleri…2 yıl geçti aşkım, kocam… Dip dibe, dolu dolu 2 yıl… Ve ben bu iki yılda seni sevmekten, seni özlemekten, seninle gülüp seninle ağlamaktan hiç sıkılmadım. Dillendirdikçe daha çok sevdim seni, gözlerim parıldayarak anlattım herkese. “Allah nazarlardan saklasın” dedim kendime, her seferinde. Bundan sonra da yıllarca aynı şeyleri hissedeceğimden emin olarak ruhumun diğer yarısını dolu dolu sevdim ben… Ve istedim ki bu bloga giren herkes görsün, bilsin seni ne çok sevdiğimi… Bir gün Kumru da öğrensin 20’li yaşlarımın aşkla, seninle dolu günlerini… Seni seviyorum sevgilim. İyi ki girdin rüyalarıma, iyi ki sevdin beni… Hep yanımda kal, hep sev beni… Mutlu yıldönümleri… SKC’n…
Belki kimse sevmeyecek
Gözlerindeki hüznü,
Benim sevdiğim gibi…
Belki kimse görmeyecek
Güldüğünde küçülen gözlerindeki
Hınzır sevgiyi…
Belki kimse görmeyecek
Seni,
Benim gördüğüm gibi…
Yine de değmez mi?
Bir kez dokunmak için ruhuna
Acı içinde binlerce kez,
Kenardan köşeden görmeye seni?!
(…Sensizken sana yazdığım…)
2 Bidilar:
Cidden Allah nazardan saklasın. Nice yıllara..
Gece, teşekkür ederim:) Amin... :)
Yorum Gönder
<< Home