Benim Hikayem

Hiç tanımadığınız birine dair içinizde uyanan o tuhaf merakın son noktasındasınız...

Cuma, Ekim 21, 2005

Yeter ulan!

Evet bıktım. Ne var yani! Bıktım. Her sabah uykumun en güzel yerinden takunya benzeri aptal terlikleriyle tepemde takada tukada yapan, ciğeri beş para etmez bir kadının gürültüsü ile fırlamaktan bıktım. Sonra güne gözlerimi açtığım ilk saatlerde hayattan nefret etmeye başlamaktan, içimde üst katta yaşayan insan formuna girmiş şeytanlara duyduğum intikam hissini besleyip büyütmekten bık-tım! Kapılarına çıkıp defalarca işimin ağırlığını, gün boyu milyonlarca sese ve görüntüye maruz kaldıktan sonra eve geldiğimde biraz kafamı dinlemek istediğimi, o hiç düşünmeden ard arda doğurup durdukları çocuklarını tepemde gece 12'lere kadar koşturmaktan biraz olsun vazgeçebilirler ise hayatımın huzur ile dolacağını en uygun, en sevimli ve sonunda en şirret dillerle anlattım! Ama yok, yok! Bana söyleyebildikleri tek şey "beğenmiyorsan git müstakil evde otur" oldu. Sanki doğanın insanların yaşam düzenlerine dair oluşturduğu yazısız kuralında "apartmanda diğer insanların hayatının taaa ortasına etmek için her türlü gürültü hesapsızca yapılır. Bu gürültüye katlanmak istemeyeneler zaten insan evladı değildir ve Türkiye'de topu topu 20-30 bin aileye nasip olan müstakil bir villa alıp içinde oturmaya mecburdurlar" diye bir madde var da! Yani "Aaa, pardon. Bu kadar rahatsızlık verdiğimizin farkında değildik. Yani bilsek biraz daha dikkatli olmaya çalışırdık. üstelik defalarca kapımıza geldiğinize göre gerçekten rahatsız olmalısınız" demekten ise böylesi daha konforluydu onlar için! Sonra Ramazan başladı. Bu insanlar sahurda sevaba girmek için kalkıp yemek yerken tepemizde sandalyeleri, masaları çekip, sabahın 5'inde o koşmaktan başka bir şeye mecali olmayan ve 4 yaşına gelmesine rağmen hala sadece "anneee anneeee" diye böğürebilen çocuklarını tepindirdiler. Ve Ramazan'da salt oruç tuttukları için sevap işlediklerine inandırdılar kendilerini. Hoşgörüsüz, saygısız, umarsız, dini biler şova dönüştüren milyonlarca insandan biri oldular bir anda! Bize de elimize "dertli komşu dostu" bir sopa alıp vurmak kaldı. Çünkü bu üzerinde yaşamaya mahkum edildiğimiz ülkede "apartman nizamı", "komşulukta uyulması gerekenler" ya da "kişisel huzura tecavüzden" mahkemeye gitme, bir polis çağırıp hadlerini bildirme gibi lükslerden yoksunuz! Çünkü polisi çağırdığında önce ona derdini anlatabilmen, gürültü anında olayı tespit etttirebilmen ve rüşvet almadan kamu nizamına aykırı hareketten ihtar çekmesini sağlayabilmen neredeyse İMKANSIZ! Ama denemek istiyorsan buyur! Ondan sonra o duyduğun terlik, ayakkabı ve topuk seslerine olan tahammülün daha da düşmeyecekse buyur! Peki neden çekip gitmez insanlar? Yani gürültüyü "hıh ben takmıyorum ki, çok huzurlu ve mutluyum" edalarında paketleyip kendine sunmaya çalışmaktan, yukarıdaki familyanın her bireyine "gülle topuk, takunya kafa, ya da mankafa (!)" gibi takma adlar yakıştırıp kendine bu yaşadığın kabusu sevimli göstermeye çalışmak yerine niye ...tir olup gitmezler insanlar! Çünkü "O" an gidemezler! Çünkü madden ve manen orada doldurmaları gereken bir süre vardır. Ve bu süre o evde yaşadıkları "güzel anlar", o ev için yapılan "yatırımlar", o evde kurulan "hayaller" gözünün önüne geldikçe insanın daha da uzaaaar uzaaar uzaaaaaaaarrrr gideeerrrr. Ve bu dert bitmez. İnsanı hayatının baharında "bu gece yattığımda uyuyabilecek miyim? Ya uykusuz kalırsam yarın iş yerinde "mutlu ve verimli" çalışan rolümü iyi oynayabilecek miyim ve bunca öfkeyi trafikte sinyal koluyla hiç tanımamış, arka aynaya bakma fikri kafalarında hiç filizlenmemiş, ağızları beş karış açık, kolları yan camdan bir metre sarkmış ve o kollarını içeriye sokup vites değiştirerek olası bir tehlikeyi engelemek yerine başkalarının canına kast etmeyi görev edinmiş insanlardan çıkarmadan işe gidebilecek miyim?" düşünceleri ile boğuşmaya iten bu traji-komik dertten bıktım, usandım! Her yanımı derin bir umutsuzluk ve insanlara duyulan büyük bir nefret kapladı. Kafamda dolanan program fikirlerini, onlarca yeteneğimi, gençliğimi, gittikçe şişen bedenimi bu gerizekalı derde teslim etmekten bıktım. Ve kaçmalıyım. Biliyorum bir yolunu bulup kaçmalıyım. Yoksa....

0 Bidilar:

Yorum Gönder

<< Home