Sarı papatya...
Çok değil, kısa bir zaman önce -yani üniversitedeyken falan- herşeyi yapabileceğime inanırdım. İstediğim gibi bir iş bulacağıma, çalıştıktan sonra adım adım kariyer basamaklarını ardımda bırakacağıma, o çok sevdiğim smart roadster arabayı bşr yıl içinde maaşımdan kenara para atarak alabileceğime ve üstünü açıp E-5'te sürat yapacağıma, karar verdiğim an bir çocuk sahibi olup onun kokusuyla güne uyanacağıma, sevdiğim adamı elinden tutup her yaz tatilinde dünyanın bir başka köşesini kleşfedeceğime, ucuz motellerde konaklayıp bol bol alışveriş yapacağıma, vs vs... İNANIRDIM. Ama gerçekten! Saf mıydım, genç miydim onu siz söyleyin ama umut doluydum. Bir kapı kapanır, bir diğeri açılırdı nasıl olsa! Bir sürü yeteneğim vardı. İster seslendirme yapardım, ister dergilere aylık yazılar hazırlardım, uygun zamanı bulunca da şöyle kelli felli felsefe kitapları çevirirdim. Kimbilir belki o yıllara kadar ne istesem yapabildiğimden, en azından kafamı kullanarak ilerlemeyi başarabildiğimdendir bu inancım. Hatta işe başladığım ilk yıllarda da hala inancımı yitirmemiştim. Huzurlu bir ev, o evin içinde kitap okuyabileceğim sevimli bir köşe, her yerde mumlar, kapıda bir Harley! Kimileri gerçek oldu, kimileri yarım kaldı, kimi hayallerimin yanına dahi yaklaşamadım sonra. Gittikçe kötümser oldum. Baktığım her bina, her insanda kötülüğün taaaa kendisini görür oldum, korkmaya başladım. Yeteneklerim ya da güleryüzümle değil başka meziyetlerimle yükselebileceğimi gördüm. İşe küstüm, o işe giren kendime sonra...
Herşey sarpa sarmaya başladı işte o anda.
Bir buçuk yıl önce içimde başlayan çürüme son sürat devam ediyor. Sahip olduğum şeyleri göremediğim gibi, başka şeylere sahip olabileceğime dair tüm inancımı da yitirdim. Hep "şu olduğunda, bu olursa, ama şu da değişirse" der oldum. "Eğer"ler çoğaldıkça hayatımın "beyaz" noktaları azaldı sanki. Kurudum, sevgilinin aldığı ve büyük bir şevkle vazoya koyulan çiçeklerin bir köşede unutulması gibi unutuldum; eskiden nasıl bir çiçek olduğumu unuttum. Sarı, küçük, kendi halinde, sabahları evin içine sızan güneşe gülümseyen, şefkat delisi sarı papatya değil miydim oysa ben? What have I become? (O çok sevdiğim filmde hayatı cehenneme dönen aktörün söylediği gibi....)
0 Bidilar:
Yorum Gönder
<< Home