Benim Hikayem

Hiç tanımadığınız birine dair içinizde uyanan o tuhaf merakın son noktasındasınız...

Salı, Mayıs 11, 2010

Popo Kaydırarak Kuyrukta Yer Tutma-ma

Eskisinden daha huzurluyum. Başkalarının da etrafımda yaşadığının farkına varmadan evimde oturabiliyorum. Yıllarca bunu istedim. Bundan kaçtım, okyanusun ötesine geldim... Neredeyse iki yıl aradan sonra, şimdi Türkiye'ye tatile gitmeye hazırlanıyorum. Ne kadar tuhaf geliyor. Bir yandan herşeyi unutmuşum gibi, bir yandan da hiç içimden kazınmamış gibi.

Pasaportumun süresini uzatmak için konsolosluğa gittim. Küçük bir pencerede, asık suratlı bir kadın, tek tek isimleri çağırıyordu. Odaya girer girmez serpiştirilmiş sandalyelerde oturan geni tanıdık yüzler bize baktı. Tekirimle büzüşüverdik hemen bir köşeye. Hiç kimsenin yüzünüze adam akıllı dimdik bakmadığı bir ülkede (bir grup hariç) unutuyorsunuz tabii. Genetiği değiştirilmiş organizma olmaya hazır bedeniniz huzurlu metamorfozundan sıyrılıp gerçeğe dönüyor birden... 2 yıla yakın bir süredir ilk kez o küçüçük odadaki yaklaşık 10-15 kişinin yine sıraya girmeyip sürekli birbirlerinin önünde yer tuttuklarını da gördüm mesela. Tuhafsadım. Halbuki megaköy İstanbul'da her gün sıra kavgası veren yine bendim. Hiçbir markette, mağazada adam gibi sıraya giremez çünkü milletimiz. Hep hafif popo hareketleriyle diğerlerini ekarte edip, yana kaykılmalar, omuz üstünden kaş çatmalarla yerinizi belirlemeniz gerekir. Alan belirlemek için köşelere işeyen hayvanlar gibi, ayağınızla eşelersiniz yampiri sırada tuttuğunuz yeri. Öyle yaptık biz de. Gerildik birden. Ben hazırladım bayramlık ağzımı, biz yokmuşuz gibi cart diye gelip önümüze geçen kadına insanlık dersi vermeye, yani nafile laklak yapmaya hazırlanıyorum ki.... tekirim son bir hamleyle başka tarafa bakar gibi yapıp kadının sağından önüne sızdı. Yani aslında duruyor olmamız gereken yere!!!


Arkamızdaki kalabalık da birden arkadaş oluvermiş o sırada, sohbet ediyorlar. Adamın biri "restaurantım vardı benim Washington'da, kapadım" diyor. Kapının girişindeki 3'lü sandalye grubunda oturan, sosyetik teyze kılıfındaki anadolu dedikoducuları tekrarlıyor bir ağızdan "restauranı varmış, mış,mış,mış,mış......" Duyulduklarının da farkındalar belki ama olsun, zaten biz milletçe göstere göstere yaşamaz mıyız hep? Bana bir darallar geliyor. Unuttuğum kötü bir anım canlanıyor gibi. Hoşlanmadığım herkesin hayaleti etrafta geziyor gibi oluyor... Neyse 20 dakika kadar süren acının ardından pencerenin arkasındaki kadına "backup" yapmaya gelen daha güler yüzlü kadın pasaportları uzatıyor bize. O sırada web sitelerindeki bir sorunu anlatıyorum onlara. Üyelik formunun nüfus cüzdan bilgilerini kabul etmediğini söylüyorum ve alttaki uyarı yazısında bunu konsolosluğa bildirmemin, böylece çözümün bulunabilceğinin salık verildiği yazıyı aktarıyorum. Hayatından -her nedense- bezmiş (gelsin de benim çalışma koşullarımı görsün) kadın tersliyor "yazamamışınızdır siz isminizi, Türkçe harf kullanacağaaanız". Hönk! Hadi ya!? Oysa ben mahkeme kararıyla ismimdeki i'yi ve soyadımdaki ü'leri sildirmiştim hemen! Ya sabıırrrr... Yani salak, sana bildirdik işte not falan al, web master mıdır, nüfus idaresi midir sorumlusu söyle git işte dimi! Yoksa randevu için "ille de buraya üye olcanız" dediğiniz sitenize üye olamıycaz 40 yıllık adımızı ve soyadımızı yazarak!!!!



Burada çok daha huzurluyum aslında. Sadece bu bedelleri ödemek acıtıyor insanı. Kaçmak zorunda kalmak. Bilinmezliğin tam göbeğine düşmek, ama yine de daha huzurlu girmek evine...



Kahretsin, Araf bu işte...

Etiketler: , , , , , , ,

0 Bidilar:

Yorum Gönder

<< Home